Sevgi İnsanı Güzelleştirir
Bilge bir yazar der ki; hayat bize aşkın birbirimizin gözlerinin içine değil birlikte dışarı aynı yöne bakmak olduğunu öğretir.
Aynı yöne bakabilen bir anne babaya sahip çocuk ne kadar şanslıdır. Anne bir şey öğretirken ya da ifade ederken baba sırf muhalefet olsun diye ağzını açıp da kelam ederse o çocuğun hali nice olur dersiniz?
Neden bu kadar iyi insan evlenir ve geçinemez ki?
Neden erkek veya kadın dışarıya çok çok müsamahalı olur da evdeki hayat arkadaşına rakip olur ki?
Akıl noksanı mıyız? Her şey var, ev, araba, para, mal, mülk, makam ama huzur yok?
Derdimiz ne ki? Rahat mı batıyor biz insanlara?
Neden boşanırki bir hevesle evlenenler?
Neden işlenir cinayetler? Çocuklar öksüz kalır, evler yetim…
Bir araştırma boşanmayla sonuçlanan evlilik etkileşimlerini dört ana başlık altında özetlemiştir. Çatışma zamanlarında eşlerin birbirine gösterdiği dört olumsuz tutum şunlarmış;
Aşağılama,
Savunmacılık,
Duvar örme…
Aslında bunlar narsistlik kişilik belirtileri olarak da ortaya çıkar.
Zamanında deli gibi sevdiği kişiye, onsuz olamam dediğine kıyasıya, acımasızca saldıran eşler veya aralarında devasa bir duvar örenler eşlerinin kendilerini artık anlamadıklarını söylüyorlar.
Oysa zamanında görüp de fark edemediği huyları, halledebilirim diye göz ardı ettiği hareketleri şimdi gözüne batıyor.
Erkek çok seviyor. Kadın da erkekten başkasını görmüyor. Evleniyorlar. Oysa kültürel ve yapısal farklılıkları çok. Ama önemli değil. İki gönül bir olunca samanlık seyran oluyordu ya. Lakin artık o da olmuyormuş. Çünkü gerçekler iki üç ay içinde ortaya çıkıveriyor. Ne yaptım ben? Nasıl da inandım ona. Özgürken şimdi ayak bağım oldu diyen erkekler mi ararsınız, benim sözümün üzerine söz söyleyemezsin diyen kadınlar mı?
Büyü bozuldu. Aşk bitti. Gerçekler var. İki ayrı kişilik,ve omuza yüklenen sorumluluklar var. Oysa erkek ANNESİNİN PAŞASIYDI.
Hiç sorumluluk almadı ki. Kadın da babasının gözdesiydi. Nazlı büyüdü. Şimdi bir de çocukları oldu. Ve kadın yardım ister, çocuk baba ister, erkek de eve gelince rahatça uzanıp televizyon seyretmek, sosyal medyada gezinmek ister.
Evinde bir çöp bile dökmeyen erkek şimdi nasıl çöpe çıkacak? Arkadaşlarıyla rahatça gezerken şimdi eve nasıl bağlanacak? Ya çocuk o nasıl büyüyecek? İşte bunlar hepsi de aradaki duvarı kalınlaştırabilir. Çünkü herkes kendi için bir şeyler ister. E haklılar. Peki ne yapmalı? Bu gemi nasıl yürür ki? Dırdır olmadan ses çıkmadan sevgiyle devam edebilir mi?
Gemi delinmiştir oysa. Su almaya başlamıştır…
İnsanlar her zaman değişir ve aşk da aynı kalmaz.
Oysa evlilikler kişiler kendi kimlik ve gayesini geliştirebildiğinde daha uzun ömürlü olabiliyor.
Sıcacık yuva, her bir bireyin kendini rahat ifade edebildiği ve yaşama becerisini rahatça keşfedebildiği bir yerdir. Ağaç nasıl derinlere kök salarken dalları da gökyüzünü kucaklarsa evlilik de o kökler kadar sağlam, o dallar kadar da kucaklayıcı olmalıdır.
Kimse kimseyi değiştiremez. Bunu aklımızın bir köşesine yazalım lütfen. Ancak kişi kendi istek ve becerisiyle farkındalık kazanır ve kafasına koyarsa olumsuz tutum ve hareketlerini dengeleyebilir. Bu da zamanla ve emin adımlarla gerçekleşir. İletişim dilini anlayabilirse ve kendini ben diliyle ifade edebilirse işi daha da kolaylaşır. Yeter ki istesin. Yeter ki bu gemiyi yürütmeye niyet etsin. Yeter ki rakip değil de yoldaş olduğunu bilsin.
Bir evi yuva yapan ocağında tüten muhabbettir.
Hoşgörüdür, geçinmeye gönlü olmaktır. Ayıp aramadan olumlu yönlere odaklanabilmektir.
Omuza omuza verip ufku seyredebilmektir.
Seven gönül güzel görür. Sevgi insanı güzelleştirir.
İnsan insana ihtiyaç duyar.
İnsan insana şifadır.
Sevgiyle kalın efendim….Doktor Hatice Kösecik